deneyerek keşfediyorum

 

DENEYEREK KEŞFEDİYORUM

 



e-twinning projesi

 

 

 

 

 

İÇİNDEKİLER

Proje Etkinlikleri

                                                      
HACER BORA GÜZEL                    TAKIM YILDIZLARI
FATMA YILMAZ AYDEMİR              DEZENFEKTAN YAPIMI
MURAT TUNCEL                             POTANSİYELİ DÖNÜŞTÜREN ARABA
SEZEN DEMİR                                 SU NEDEN YÜKSELİR?
ÖMER FARUK ERDOĞAN               SİNDİRİM SİSTEMİ
Mahmudiye İHO-Mehmet KILIÇ        RENGARENK KULE
Yasemin SARAÇ                              Gizemli Mesaj
FATMA NUR BEDİR                         DNA İzolasyonu
 
                                                       



 


DEZENFEKTAN NEDİR? NE İŞE YARAR VE NASIL KULLANILIR?

Salgınlar ve enfeksiyon hastalıkları hayatımıza daha çok girdikçe, bu hastalıklardan korunma yollarının önemi de artmaktadır. Günümüzün en önemli sağlık sorunu haline gelen koronavirüs pandemisi sonrası, maske – mesafe – hijyen kurallarının uygulanması ile birlikte, özellikle hijyen konusunda hangi madde ve ürünlerin kullanılması gerektiği ile ilgili tartışmalar ortaya çıkmıştır. Bu doğrultuda vücudumuzun ve çevremizin hijyeni için kullanılan dezenfektan maddeler hakkında doğru ve yeterli bilgi sahibi olmak önemli hale gelmiştir.

Dezenfektan Nedir?

Tıbbi uygulamada belirli bir ortamın veya yüzeyin mikroorganizmalardan temiz hale getirilmesi işlemine dezenfeksiyon adı verilir. Ancak mikroorganizmalar farklı formlarda bulunabildiği ve bu işlemin uygulandığı bölgeler değişkenlik arz ettiğinden, dezenfeksiyonun farklı formları tanımlanmıştır.

Buna göre, bir ortamda mikroorganizmaların kimyasallara en dayanıklı formu olan sporlarının dahi yok edilmesi işlemine sterilizasyon denirken; cansız yüzey ve ortamlarda mikroorganizmaların hastalık yapıcı etkenlerinin yok edilmesine dezenfeksiyon; vücut yüzeylerinin mikroorganizmalardan arındırılmasına ise antisepsi adı verilir. Bu bakımdan, günlük kullanımda dezenfeksiyon yaygın şekilde kullanılsa da; terim olarak vücuda yapılan hijyen uygulamalarına antisepsi denilmesi daha doğrudur.

Bir örnek kullanılması gerekirse; cerrahi bir işlem öncesi ameliyatta kullanılacak ekipmanların özel fırınlarda yüksek sıcaklıklarda temizlenmesi işlemine sterilizasyon; cerrahın ameliyat masası ve çevresinde hijyen sağlanmasına dezenfeksiyon; hastada cerrahi işlemin uygulanacağı bölgenin temizlenmesine ise antisepsi adı verilir.

Her bir işlemde elde edilen hijyen düzeyi ve uygulanan yüzey farklı olduğundan, söz konusu her işlemin uygulanma metodu ve kullanılan kimyasallar da farklılık gösterir.

Bir başka deyişle, dezenfeksiyonda kullanılan bir madde antisepsi için uygun olmayabilir. Genellikle antisepside, vücut yüzeylerinin olumsuz etkilenmemesi adına biyolojik ortamlarla uyumlu, hijyen gücü daha düşük ürünler kullanılır. Günümüzdeki yaygın kullanımdan dolayı, özellikle el bölgesi için antisepside kullanılan ürünlere el veya cilt dezenfektanı adı verilebilir.

 

Dezenfektan Ne İşe Yarar?

Dezenfektan maddeler içerdikleri kimyasal bileşenleri sayesinde mikroorganizmaların hücre zarı ve hücre duvarında tahribata neden olarak veya genetik materyallerine zarar vererek yok edilmelerini sağlar. Bunun dışında mikroorganizmaların üremesinin engellenmesi, yapısal bileşenlerinin bozulması veya hücre fizyolojisinin olumsuz etkilenmesi gibi farklı mekanizmalara sahip dezenfektanlar da bulunur.

Bununla birlikte, bazı mikroorganizmalar dezenfektan maddelerin bu özelliklerinden korunmak amacıyla, çeşitli mekanizmalar geliştirmiştir. Buna göre, çeşitli bakteri türleri spor adı verilen özel formlarına geçerek dezenfektan maddelerin hücre içine girişini engelleyebilir, hücre duvarlarını sağlamlaştırabilir ve metabolizmalarını yavaşlatarak uzun süre varlıklarını koruyabilir. Spor formdaki bakteriler yaşamalarına müsait bir ortama ulaştıklarında (örneğin insan vücudu) tekrar eski formlarına dönerek hastalık yapabilir. Spor formdaki bakterilerin yok edilmesi için sterilizasyon yöntemlerinden faydalanılır.

Yine bazı mikroorganizmalar dezenfeksiyon yöntemlerine doğal dirençli olabilir. Bu bakımdan bazı kimyasallara dayanıklı özel mikroorganizmaların giderilmesinde, biyokimyasal gücü daha kuvvetli ürünlerin kullanılması gündeme gelir. Tüm bu sebepler nedeniyle dezenfeksiyon yapılan bölgenin bütün mikroorganizmalardan tamamen arındırılması söz konusu değildir. Dezenfeksiyonda temel amaç, vücut için zararlı ve sık görülen mikroorganizmaların ortamdan temizlenmesidir.

Günümüzde insanlarda en çok hastalık yapan bakteri ve virüs türleri için, yaygın kullanılan dezenfeksiyon yöntemleri genellikle yeterlidir. Özellikle koronavirüs gibi zarflı virüsler, dış ortam şartlarında uzun süre varlıklarını sürdüremediklerinden, temel dezenfeksiyon ürünlerine karşı savunmasızdır ve ortamlardan giderilmesi mümkündür.

Dezenfektan Nasıl Kullanılır?

Dezenfeksiyon veya antiseptikler çeşitli hijyen uygulamaları esnasında yaygınlıkla kullanılabilir. Bu bakımdan aşağıdaki uygulamalarda dezenfektanlardan veya antiseptiklerden yararlanılabilir:

· El yıkama: Özellikle sağlık çalışanları hastane ortamında el temizliği için el dezenfektanı kullanır. Günümüzde el dezenfektanlarının kolay ulaşılabilir hale gelmesiyle iş ortamında veya evlerde de kullanımı yaygınlaşmıştır.

· Mukozaların temizliği: Sağlık uygulamalarında üretra, vajina, kulak içi gibi mukoza bölgelerine yapılan girişimsel işlemlerde bu bölgelerin temizlenmesinde antiseptikler kullanılır.

· Ameliyat öncesi hijyen: Cerrahi uygulanacak vücut bölgesi ile ameliyat masası ve çevresi gibi ortamların tamamı antiseptikler ve dezenfektanlar yardımıyla mikroorganizmalardan arındırılır.

· Cilt enfeksiyonlarının tedavisi: Cilt bütünlüğünün bozulması sonucunda korunma amacıyla veya bazı enfeksiyon hastalıklarının giderilmesi için antiseptik maddelerden yararlanılır.

· Ağız içi iltihaplanmaların tedavisi: Ağız içindeki enfeksiyonların tedavisinde ve önlenmesinde antiseptik içerikli gargara solüsyonları kullanılabilir.

· Cansız yüzeylerin hijyeni: Ev veya ofis ortamında masa, kapı kolu, yer döşemesi gibi yüzeylerin temizliğinde dezenfektan kullanımı oldukça yaygındır.

Dezenfektanlar ile antiseptik maddeler uygulandıkları yüzeyler bakımından farklılık arz ettiğinden, iki yöntemde farklı kimyasal maddelerden yararlanılır. Bu bakımdan aşağıdaki maddeler antiseptik olarak vücut yüzeylerine uygulanabilir:

· Alkol: Etil alkol veya izopropil alkol özellikle %70’lik veya 80’lik çözelti şeklinde en yaygın kullanılan antiseptiklerin başında gelir. Hastane ortamında kullanılan el dezenfektanları alkol içeriklidir.

· İyodofor: Polividon iyodin olarak da bilinen iyodofor çözeltileri özellikleri yara bakımı ve pansumanlarda en sık kullanılan antiseptiktir.

· Klorheksidin: Alkole alternatif olarak el dezenfektanı olarak klorheksidinden yararlanılabilir.

· Paraklor Meta Ksilenol: El yıkama ürünlerinde antiseptik olarak yer alır.

· Triklosan: Özellikle diş macunları ve sabunlarda antiseptik özellik kazandırmak için bulunur.

Bu maddelerin aksine aşağıdaki ürünler vücut yüzeylerinde tahrişe yol açtığından antisepside tercih edilmese de, cansız yüzeylerin temizlenmesinde dezenfektan olarak kullanılır:

· Gluteraldehit: Aldehit içerikli dezenfektanlar özellikle hastanede kullanılan tıbbi ekipmanların dezenfeksiyonunda kullanılır.

· Kloridler: Yüzeylerin ve bazı aletlerin temizliğinde uygulanabilir.

· Hidrojen peroksit: Dezenfeksiyon için en yaygın kullanılan ürün çamaşır suyu olarak da bilinen hidrojen peroksittir. Özellikle cansız yüzeylerin, cerrahi implantların ve kontakt lenslerin temizliğinde kullanılır.

· Fenoller: Bazı yüzey temizliği için kullanılan sabunların içeriklerinde yer alır.

· Quaterner amonyum bileşikleri: Gıdaların ve yüzeylerin dezenfeksiyonunda yararlanılır.

 

Dezenfektan Faydaları Nelerdir?

Dezenfektanlar ve antiseptikler temelde vücut bölgelerinin ve cansız yüzeylerinin mikroorganizmalardan temizlenmesi ve yeni mikroorganizmaların üremesinin engellenmesi için kullanılır. Bu bakımdan dezenfektan kullanımı aşağıdaki konularda önemli faydalar sağlar:

· Hastane uygulamalarında enfeksiyon etkenlerinin bir hastadan bir diğerine bulaşmasının önlenmesinde antiseptikler kritik öneme sahiptir.

· Cerrahi ve girişimsel işlemler dış ortamda bulunan mikroorganizmaların vücut içine ulaşmasında büyük risk içerdiğinden, bunun engellenmesinde dezenfeksiyon ve antisepsiden yararlanılır.

· Günümüzde en sık görülen sağlık sorunlarının başında enfeksiyon hastalıkları gelir. Enfeksiyon hastalıkları ise temelde solunum ve ağız yoluyla bulaştığından, her iki bulaş yolunun önlenmesinde el temizliği hayati önemdedir. Bu nedenle el temizliğinin ideal koşullarda sağlanması antiseptiklerin doğru kullanımına bağlıdır.

· Yaralanmalarda yaranın iyileşmesinin hızlandırılması ve ideal olarak gerçekleşmesinde, yara bölgesinin temizliğinin sağlanması ve enfeksiyon etkenlerinden korunması oldukça önemlidir. Bu bakımdan yara temizliği ve pansumanlarda antiseptik maddelerin kullanımı yararlıdır.

Dezenfektan Yan Etkileri Nelerdir?

Özellikle yüzey temizliği için kullanılan dezenfektanlar kimyasal olarak güçlü etkilere sahip olduğundan, bazı zararlı biyolojik etkilere neden olabilir. Bu bakımdan dezenfektanları kullanırken dikkatli olmak gerekir. Dezenfektanlar maruz kaldıkları vücut bölgelerine göre aşağıdaki yan etkilere neden olabilir:

· İrritasyona bağlı ciltte döküntüler, kızarıklık, şişlik, kaşıntı

· Kontakt dermatit

· Cilt yanıkları

· Alerjik reaksiyonlar

· Cilt bütünlüğünün bozulmasına bağlı ikincil gelişen enfeksiyonlar

Bu bakımdan antiseptikler aşağıdaki koşullarda vücut yüzeyine uygulanmamalıdır:

· Göz yaralanmaları

· Hayvan ısırıklarında

· Geniş veya derin yaralanmalarda

· Ciddi yanıklarda

· Yabancı madde içeren yaralanmalarda

Dezenfektanın veya antiseptiğin maruz kalmaması gereken bölgelere ulaşması durumunda, bölgenin bol su ile yıkanması ve kimyasalın ortamdan uzaklaştırılması gerekir. El dezenfektanı göze kaçarsa, göz ve çevresi bol su ile yıkanmalıdır. 

Dezenfektan hakkında danışmak istediğiniz konuları Grup Florence Nightingale Hastaneleri’nin uzman ekibine sorabilir, sorunuzla ilgili öneriler isteyebilirsiniz. Bize ulaşmak için 444 0436 numaralı telefonu arayabilirsiniz.

 Projemizde Yaptığımız Dezenfektan İçin Kullanılan Malzemeler

Formül  (etil alkol ile alternatif)

-1000 ml etil alkol (%96)

 -50 ml oksijenli su (%3 hidrojen peroksit)

-18 ml Gliserin

 -132 ml su




 KONU İLE İLGİLİ VİDEO

 

GİZEMLİ MESAJ

 

      Özellikle savaş dönemlerinde ajanların haber iletimi pek güvenli değildir. Açık yazılmış mektuplar okunabilir, şifreler çözülebilir, telefonlar dinlenebilir. Bu yüzden gizli bilgileri aktarmak isteyenler her zaman görünmez mürekkeplere başvurmuşlardır. Yazı mürekkebi günümüzden 6000 yıl kadar önce Mısır’da bulunduğuna göre gelişigüzel kimselerin okuyamayacağı mürekkep de bu tarihlerde bulunmuş olabilir. Bizanslı Philomenes meşe mazısından elde ettiği mürekkepten söz etmiştir. Yüzyıllar sonra Amerikan İç Savaşında George Washington ile Kont Rumford (Benjamin Thompson) yazışmalarında bu mürekkebi kullanmışlardı.

      Gizli mürekkeplerin formülleri onları kullananlar kadar çok ve çeşitlidir. Yine de bunları açığa çıkarılış yöntemleri bakımından üç sınıfa ayırabiliriz. Birinci grup organik sıvılardır. Süt, portakal ve limon suyu, sirke, sabunlu su, salya ve idrar tipik örneklerdir. Bu kaba mürekkepler yazının bulunduğu kâğıt, bez vb. ortamları dikkatle ısıtmakla görünür hale geçerler. Hemen hemen her yerden sağlanabilecek bu mürekkeplere özellikle kimyasal maddelere erişemeyecek durumdaki tutuklular başvurur.

     Limon asidik bir maddedir. Limonun tadının ekşi olması bize asidik özellikte olduğunu zaten gösteriyor. Çünkü asitler ekşi bir tada sahip olur (NOT: Ne olduğunu bilmediğiniz maddelerin asit olup olmadığını tadarak öğrenmeye çalışmamalısınız. Bu tehlikelidir. Çünkü kuvvetli asitler zararlıdır.). Ayrıca limonun ve içeriğinde ciddi oranda bir şeker mevcuttur. Bu şeker bitkilerde bulunan şekerdir ve ona “fruktoz” denir. Isı ile temasa girdiğinde şeker esmerleşiyor şekere dönüyor diyebiliriz. Isı limon suyunun içindeki “fruktoz” sayesinde, yazının renginin koyulaşmasını sağlıyor.

     Limon suyu, ısıtıldığında oksitlenen ve böylelikle kahverengi bir renk alan organik bir maddedir. Limon suyunu su ile seyreltmek (kağıda uygulandığında) onun görünmez olmasını; ancak ısıtıldığında gizli mesajın görünür olmasını sağlayacaktır. Deneyimiz, limon suyu yerine, portakal suyu, bal, soğan suyu veya sirke kullanılarak da yapılabilir.

 

 

konu ile ilgili video

                            


POTANSİYELİNİ DÖNÜŞTÜREN ARABA?

KONU: ENERJİ DÖNÜŞÜMLERİ

Esneklik potansiyel enerjisi nedir?

Esneklik potansiyel enerjisi, esnek bir nesnenin şeklini değiştirmek için uygulanan kuvvetin sonucu olarak biriken enerjidir. Enerji, kuvvet kaldırılana ve nesne ilk şekline geri dönene kadar birikir ve bu süreçte  yapar. Şekil değişimi nesneyi sıkıştırma, germe veya bükme şeklinde gerçekleşebilir. Esneklik potansiyel enerjisini biriktirmek üzere özellikle tasarlanmış olan pek çok nesne bulunmaktadır, örneğin:

·         Kurmalı bir saatin zembereği

·         Bir okçunun gerilmiş yayı

·         Yüzücü suya atlamadan hemen önceki anda atlama tahtası

·         Bir oyuncak helikoptere güç sağlayan bükülmüş lastik bant

·         Tuğla bir duvardan sektiği anda sıkışan, sıçrayan bir top.

Esneklik potansiyel enerjisini saklamak üzere tasarlanan nesneler genellikle yüksek bir elastik limite sahiptir, bununla birlikte tüm esnek nesnelerin kaldırabileceği yükün bir sınırı bulunur. Bu elastik limitin ötesinde bir şekil değişikliği olduğunda, nesne ilk durumuna geri dönemez. Uzun yıllar önce zemberekle çalışan kurmalı mekanik saatler çok kullanılan aksesuarlardı. Günümüzde ise kurmalı akıllı telefonlar kullanmıyoruz, çünkü yeterince yüksek enerji yoğunluğu içeren ve esneklik potansiyel enerjisini saklayacak kadar yüksek elastik limite sahip bir materyal bulunmuyor.

 konu ile ilgili video

       .

 

Esneklik Potansiyel Enerjisi İşe Yarar?

Günlük hayatta farklı mekanizmalarda kullanılarak esneklik potansiyel enerjisi   hareket enerjisine dönüştürülür.Bunlar ;

-Gerilmiş yaydan okun fırlatılması

-Zembereği kurulmuş saatin akrep ve yelkovanının hareket etmesi

-Eski çağlarda mancınık sistemleriyle taş fırlatılması

-Trambolin de yükseklere zıplanması

YOĞUNLUK KULESİ

Yoğunluk: Bir maddenin birim hacimdeki kütlesine ise yoğunluk denir.

 Bu açıdan bir cismin yoğunluğunu hesaplayabilmek için şu formül kullanılır;

Yoğunluk = Kütle/Hacim

Etkinliğimizde basit malzemeler ile Rengarenk Kule yapımını öğrendik ve yoğunluk kavramını ve sıvıların yoğunluklarının birbirinden farklı olduğu hakkında bilgi sahibi olduk. Ayrıca aynı kap içerisindeki farklı yoğunlukta ve birbirine karışmayan sıvıların konumunu gözlemleyecek ve bu sıvıların birbirine nasıl karışmadıklarını öğreneceğiz.  

Etkinlik adı

Rengarenk Kule

 

Yaş grubu

11-14

 

Tarih

8-22  Şubat 2021

Öğrenci Kazanımları

 

F.6.4.2.3. Birbiri içinde çözünmeyen sıvıların yoğunluklarını deney yaparak karşılaştırır.

 

Kullanılan malzemeler

ü  Cam tüp (cam bardak, kavanoz vb.)

ü  Su

ü  Yağ

ü  Bulaşık deterjanı

ü  Süt vb.

Etkinliğin

Yapılışı

ü  Birbiri içerisinde çözünmeyen sıvılar sıra ile yavaşça cam tüpe doldurulur.

ü  Bir süre beklenir ve sıvıların akışı tamamlanır.

ü  Sıvıların yoğunluk farkından dolayı bu şekilde sıralandığı açıklanır.

 

                  konu ile ilgili VİDEO

 

 

DEPREMİ ÖĞRENİYORUM: SİSMOGRAF YAPIYORUM

Konu: Yıkıcı Doğa Olayları

 

DEPREM NEDİR?

Deprem, yer sarsıntısı veya zelzele, yer kabuğunda beklenmedik bir anda ortaya çıkan enerji sonucunda meydana gelen sismik dalgalanmalar ve bu dalgaların yeryüzünü sarsması olayıdır. Sismik aktivite ile kastedilen meydana geldiği alandaki depremin frekansı, türü ve büyüklüğüdür. Depremler sismograf ile ölçülür.

 

Depremden Korunma Yolları

Türkiye, topraklarının yüzde 98’i aktif ve farklı deprem kuşakları üzerinde yer alan bir deprem ülkesidir. Neredeyse bütün şehirlerimiz küçük veya

büyük deprem riski ile yaşamaktadır. 1999 yılındaki 17 Ağustos Marmara ve 12 Kasım Düzce depremleri, deprem gerçeğini bize her yıl tekrar hatırlatmaktadır. Ancak depremi yılda sadece 1 defa değil her an hatırlamak ve önlem almak gereklidir.

Her yıl çok daha fazla yıkıcı ölçüde deprem meydana gelen Japonya’da çoğu kez kimse yaralanmadan deprem atlatılmaktadır. Bu nedenle depremden korunma yolları ve depreme karşı alınacak önlemler iyi bilinmeli ve uygulanmalıdır.

Dünyada her yıl yaklaşık 3,5 milyon deprem meydana gelir ancak yaklaşık 1 milyonu kaydedilebilir. Hissedilebilen deprem sayısı ise yalnızca 34 bindir. Depremlerin kısa vadede nerede ve ne zaman olacağı kesin olarak önceden bilinemez. Depremi önceden kesin olarak haber veren bir sistem ya da teknoloji henüz dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Ancak depremler uzun vadede tahmin edilebilir. Depremlerin tehlike seviyesi bir çok farklı etkene bağlıdır.

Bunlar:

Sarsıntının gücü

Sarsıntının süresi

Deprem merkezinden uzaklık (Merkezden uzaklaştıkça güç azalır.)

Zemin (yer) cinsi

Depremin odak derinliği

 

Örneğin 17 Ağustos 1999 Marmara depreminde İstanbul Avcılar ilçesi, depremin merkez noktasına en uzak nokta olduğu halde zemin yapısı nedeniyle büyük yıkım yaşanmıştır.

 

Deprem Öncesinde Yapılması Gerekenler

Deprem, ancak meydana gelmeden önce önlem alındığında daha az zarar görebileceğimiz bir doğa olayıdır. Deprem öncesinde alınacak önlemler ise ciddi bir acil durum planlama çalışması gerektirir. Deprem öncesinde alınacak önlemler bina sağlamlığı, eşya güvenliği, yangın ve patlama güvenliği ve acil durum planlama gibi bölümlerde incelenebilir. (https://amasyazha.meb.k12.tr/ )

 

SİSMOGRAF

Etkinliğimizde basit malzemeler ile sismograf yapımını öğrendik ve sismografın çalışma prensibi hakkında bilgi sahibi olduk.

Bu etkinliğimiz sonucunda depremin doğal bir afet olduğunun bilincine varmayı hedefledik.

Depreme karşı bilinçli bireyler olursak ve önlem alırsak can ve mal kaybının en az seviyede olacacağına dair bilgiler edindik.

 

KONU İLE İLGİLİ VİDEO

 

SU NEDEN YÜKSELİR?

Konu: Gaz Basıncı

Açık Hava Basıncı (Atmosfer Basıncı) Nedir?

Atmosferimizdeki hava (yaklaşık %78 azot, %21 oksijen, %1 diğer gazlardan oluşur), ağırlığından dolayı temas ettiği yüzeylere basınç uygular. Havanın atmosferi oluşturan gazların dünya yüzeyine uyguladığı basınca açık hava basıncı ya da atmosfer basıncı denir. Açık hava basıncı sıvının, sıvı içindeki cisme basınç uygulamasına benzer. Atmosfer, içinde bulunan bütün cisimlere basınç uygular.

Değeri
Deniz seviyesinde hava basıncı 760 mmHg ya da 76 cmHg'dır. Bu değer ilk defa 1644 yılında 
Torricelli deneyi ile ölçülmüştür. Daha sonra 1657'de Magdeburg deneyi ile açık hava basıncının etkisinin ne kadar fazla olduğu gösterilmiştir. Açık hava basıncı barometre ile ölçülür.

 

Birimi
Açık hava basıncı Po ile gösterilir ve 1 atmosfer ya da 1 atm birimi ile gösterilir.
 

Po = 76 x 13,6 = 1 atm

 

Acik hava basinci hayattaki etkenleri nelerdir?

1)      Ağzına kadar su dolu bir bardak, kâğıtla kapatılıp ters çevrildiğinde kâğıt yere düşmez. Bunun sebebi açık hava basıncının bardak içindeki sıvı basıncını dengelemesidir.

2)      Bir pet şişenin içindeki hava çekilirse, şişenin büzüldüğü görülür. Bunun sebebi plastik şişenin içindeki hava boşalınca iç basınç hava basıncından daha küçük olur ve şişe içe doğru büzülür.

3)      Meyve suyu kamış ile kutudan çekilirken iç basınç düşer ve kutu yüzeyleri açık hava basıncı etkisiyle içeriye doğru büzülür.

4)      Kamışla bir bardaktan meyve suyu çekerken, kamışın içinde hava basıncı düşer. Kamışın alt ucundaki basınç üst ucundakine göre daha yüksek olduğu için sıvı kamışın içinde yukarı doğru hareket eder.

5)      Düz yüzeylere yapışan askıların içindeki hava basıncı, dıştaki hava basıncından daha düşük olduğu için askı yapıştırıldığı yüzeyde asılı kalır.

6)      İnsan vücudunda iç basınç (kan basıncı) dış basıncı (atmosfer basıncını) dengeler. Fakat yükseklere çıkıldıkça hava basıncı düşer, bu yüzden bazı insanların burunlarında iç basınç fazla geldiği için kanama olur.  Atmosferi, bir hava denizi olarak düşünürsek, insan bu denizin dibinde duran bir balık gibi düşünülebilir. Hava da su gibi akışkan olduğu için, açık hava basıncı insana her doğrultuda etki eder.

Hava her 1cm ye 10N luk kuvvet uygular. Ortalama bir insan vücudunun yüz ölçümü 1,5 m2 ise, bir insan vücuduna etki eden havanın ağırlığı F = 100 000 x 1,5 m2 F = 150 000 N olur. Bu basınç vücut içi sıvı basıncı ile dengelenir ve hissedilmez.

Açık hava basıncının değeri yeryüzüne yakın yerlerde en büyüktür. Yükseklere çıkıldıkça, hava molekülleri azalacağı için açık hava basıncının değeri azalır.

KONU İLE İLGİLİ VİDEO

 

TAKIMYILDIZLARI  ETKİNLİĞİ

Konu: Güneş Sistemi ve Ötesi

Takım Yıldızı Nedir?

Takımyıldızları bir nesne, eşya ya da hayvan adı alırlar. Bunun sebebi, bilim insanları takımyıldızlarını zihinlerinde canlandırarak yıldızların arasına çizgi çekmeleri ve bu çizgilere göre oluşan şekil ile adlandırılmalarıdır. Bu takımyıldızlarından bazıları;

·         Ejderha Takımyıldızı

·         Kral Takımyıldızı

·         Kraliçe Takımyıldızı

·         Andromeda Takımyıldızı

·         Üçgen Takımyıldızı

·         Koç Takımyıldızı

·         Balina Takımyıldızı

·         Irmak Takımyıldızı

·         Tavşan Takımyıldızı

·         Yelken Takımyıldızı

·         Su Yılanı Takımyıldızı

·         Karga Takımyıldızı

·         Başak Takımyıldızı

·         Çoban Takımyıldızı

·         Berenices’in Saçı Takımyıldızı

·         Büyük ayı Takımyıldızı

·         Küçük ayı Takımyıldızı

·         Avcı Takımyıldızı vb.

                                   

Takımyıldızı Nedir? 

Takımyıldızı gökte, birbirine göre durumları her zaman aynı kalan, değişmeyen yıldızlar topluluğudur. İnsanoğlu çok eski çağlardan bu yana gökyüzünü gözlemiş, yıldız kürelerini belirli cisimlere ve yaratıklara benzeterek adlandırmıştır. Takımyıldızları Latince birer kelimeyle adlandırılır. Milletler bu isimleri kendi dillerine çevirerek kullanmaktadırlar. Günümüzde gökyüzünde 88 takımyıldızı var olduğu kabul edilmektedir. Modern astronomide artık Uluslararası Astronomi Birliği’nce 44 tanesi kuzey yarımkürede ve diğer 44’ü de güney yarımkürede olmak üzere belirlenmiş 88 adet takımyıldızı bulunuyor. Burada belirtmek gerekir ki, zannedildiği üzere takımyıldızları yalnızca gökyüzündeki yıldızları hayali çizgilerle birleştirmemizden ibaret değillerdir. Gökyüzünde belirlenmiş her bir takımyıldızı belirli ve kesin bir alanı temsil eder. Böylece 88 takımyıldızı bütün gökyüzünü kaplayabilirler. Bu da örneğin herhangi bir galaksinin gökyüzünde nerede bulunduğunu öğrenmek için başta astronomlar olmak üzere bütün gözlemcilere büyük kolaylık sağlar. Zaten, zannedildiği üzere takımyıldızları, yalnızca belirli yıldızların hayali çizgilerle birleştirilmesinden ibaret olsaydı gökyüzünde hatırı sayılır büyüklükte alanlar boş kalacaktı.

 

Takımyıldızları Neden Önemlidir ve Ne İşe Yarar?

 

Geçmişte insanlar takımyıldızları yön bulma, mevsim geçişlerini belirleme gibi amaçlarla kullanmıştı. Günümüzde ise takımyıldızlar genellikle gökyüzüne ilgi duyan insanların, özellikle amatör gökbilimcilerin yıldızları takip etmesine ve belirli bir yıldızın yerini belirlemesine yardımcı oluyor.

KONU İLE İLGİLİ VİDEO


LAV LAMBASI

Yoğunluk

Yoğunluk maddeler için ayırt edici özelliktir. Maddenin yoğunluğunu ölçmek için ise maddenin kütlesi hacmine bölünür. Bunu formül üzerinden açıklamak gerekirse şu şekilde yazabiliriz;

Yoğunluk = kütle/hacim

Bu şekilde bir cismin kütle ve hacmi biliniyor ise yapılan işlem ile beraber yoğunluk kolay bir şekilde bulunabilir. Tabii belirli bir şekli olmayan cisimlerin yoğunluğunu hesaplama adına, öncelikle yapılması gereken bazı işlemler bulunur.

 - Cismin kütlesi eşit kollu terazide ilk olarak ölçülür.

 - Silindir ile beraber cismin hacmi bulunur.

 - Dereceli bir silindir içerisinde sıvı eklenir. Daha sonra bu sıvı içerisine eklenir. Sıvının ilk seviyesi ile son seviyesi arasındaki fark hacmi verir.

 Bunları gerçekleştirmek suretiyle cismin kütlesi ve hacmi bulunur. Daha sonra yukarıda verilen formül ile beraber kütle ve hacim hesaplaması gerçekleştirilir. Burada formül üzerinden bağlantı kuracak olursak yoğunluk sabit kaldıkça bir cismin kütlesi artarsa hacmi de artar. O zaman kütlesi azalırsa hacmi de azalır.

 Yoğunlukların Karşılaştırılması

 Farklı maddelerin yoğunlukları aynı şartlarda değişiklik gösterir. Çünkü değişik maddelerin tanecik yapıları ve tanecikler arasındaki boşluklar farklıdır. Bu sebepten dolayı yoğunluk maddeler arasındaki farklı açık şekilde ortaya çıkarır.

 Maddenin sıvı ya da gaz ile beraber katı hal üzerinden ne yoğunluğu değişmektedir. Özellikle maddenin haline bağlı olarak tanecikler arasındaki hız ve bağlantı değişir. Tanecikler arasındaki mesafe ne kadar azalır ise hacim bir o kadar küçülür. Bu doğrultuda genelde katı halden sıvı hale geçerken ya da gaz hale geçerken, maddenin yoğunluğu azalır. O yüzden maddenin yoğunluğunun en güçlü olduğu an katı halidir.

 Maddenin yoğunluğunun maddenin miktarı ile herhangi bir bağlantısı bulunmaz. Çünkü maddenin miktarı arttıkça maddenin hacmi de artış gösterir. O zaman doğal olarak maddenin yoğunluğu sabit kalır.

Herhangi bir maddenin yoğunluğunu karşılaştırmak için kolay bir yol bulunmaktadır. Herhangi bir sıvı içerisine madde atıldığı zaman eğer madde batıyor ise o maddenin yoğunluğu daha yüksektir. Ancak eğer madde sıvı üzerinde yüzüyor ise o zaman o maddenin yoğunluğu daha düşüktür.

 Ayrıca yoğunlukları farklı olan iki tane sıvı birbiriyle karıştırdığı zaman yoğunluk farkı yine aynı şekilde anlaşılabilir. Mesela iki farklı sıvı karıştırıldığı zaman yoğunluğu büyük olan sıvı dibe çöker. Ancak yoğunluğu az olan sıvı yukarıda kalır. Bu şekilde kolayca maddeler arasındaki yoğunluk farkını anlamak mümkün.

Suyun Yoğunluğu Konusunda Canlılar İçin Önemi

 Genelde bütün maddeler farklı halleri üzerinden değişik yoğunluklar gösterir. Örneğin bir madde katı hale geçerken hacim küçülür ve bu doğrultuda yoğunluğu artar. Çünkü madde miktarı değişmez ve tanecikler arası hız azalır ve birbirine daha fazla yaklaşır.

 Ancak bu konuda su farklı bir davranış gösterir. Bu doğrultuda buzun yoğunluğu suyun yoğunluğundan küçüktür. Çünkü su içerisindeki tanecikler katı hale geçerken birbirine yaklaşmaz aksine birbirinden uzaklaşır. Böylece buz dağları su içerisinde batmaz ve sudaki canlılar yaşar.

Lav lambası deneyinde kullanılan malzemeler:

·         Bitkisel yağ

·         Boş bir su şişesi

·         Su

·         Gıda boyası

·         Suda eriyen bir tablet(Alkali seiter)

·         El feneri(telefonların el feneri özelliğini kullanabilirsiniz)

Nasıl yapılır?

 Boş su şişesinin ¾ ünü sıvı yağ ile doldurun ve geri kalan kısmını su ile tamamlayın. Gıda boyası dan 10 damla koymanız yeterli. Gıda boyasının sadece su ile birleştiğini fark ettin mi? Peki ya suyun aşağı indiğini? Su daha yoğun bir madde olduğu için aşağı indi ve gıda boyası suda çözünebilir çünkü molekülleri benzer özelliğe sahip yani kutuplu(polar) bir yapısı var ancak bitkisel yağ kutupsuz(apolar) bu yüzden yağ ile su şişeyi ne kadar çalkalasak da birbirlerine karışmayacaktır. Burada sihirli elemanımız Alka seltzer’i parçalara ayırıp şişenin içine atın ve köpürmesini izleyin. Su ile reaksiyona girdi ve açığa çıkan karbondioksit gazı su moleküllerin de yukarı doğru taşıdı. Köpürtmesi bittiğinde şişenin kapağını kapatıp çalkalayın ve yağ ile suyun hiç bir şekilde karışmadığı a bir kez daha tanık olun. El fenerini arkasından tutarak hareketi daha rahat gözlemleyebilirsiniz ve hareketli bir gece lambası elde edebilirsiniz. Deney sonucunda yağ molekülleri apolar ve su molekülleri polar (polar=kutuplu, apolar=kutupsuz) birbirlerine bağlanmıyor ancak gıda boyası ve alka seltzer su ile iyi anlaşıyor demek ki bunlarda kutuplu moleküller içeriyor. Ve kimyasal reaksiyona giren tablet ve su CO2 gazının açığa çıkmasına neden oluyor ve çıkan gaz yukarı gidip havaya karışmak istiyor. 

 

 KONU İLE İLGİLİ VİDEO

 

SİNDİRİM SİSTEMİ

 

Sindirim Sistemini Oluşturan Yapı ve Organlar

Doku ve organlarımızı oluşturan hücrelerin, canlılığını sürdürebilmek için enerjiye ihtiyaç duyar. Bu enerji, besinlerden karşılanır. 

Besinlerin vücudumuzda enerji kaynağı olarak kullanılabilmesi için kana karışması gerekir. Bu süreçte besinler, sindirim sisteminde çeşitli aşamalardan geçerken parçalanır ve değişime uğrar. 

Besinlerin, sindirim sisteminde küçük parçalara ayrılması ve değişime uğraması olayına sindirim adı verilir. Tükettiğimiz besinlerin kana karışabilecek hâle gelmesini sağlayan yapı ve organların tümüne ise sindirim sistemi adı verilir.

Yandaki resimde, sindirim sistemimizde görevli yapı ve organlar; ağız, yutak, yemek borusu, mide, ince bağırsak, kalın bağırsak ve anüstür. Bu yapı ve organlar, birbirine açılan farklı genişlikteki kanallara benzetilebilir. Bu kanal yapısı içinde yer almayan tükürük bezleri, karaciğer ve pankreas ise salgıladıkları salgılarla sindirime yardımcı olur.

Fiziksel ve Kimyasal Sindirim

Sindirim, besinlerin ağzımızda tükürükle ıslanıp dişlerimiz ile parçalanarak ufalanmasıyla başlar. Sonra mide ve bağırsaklarda devam eder. Yediğimiz besinler böylece önce ağzımızda, sonra mide ve bağırsaklarda birtakım değişikliklere uğrar. Ancak besinlerin midede salgılanan enzimler ve mide asidi ile uğradığı değişim, ağızda dişlerle parçalanarak uğradığı değişimden farklıdır. 

Sindirim olayı, besin maddelerinin parçalanma şekline bağlı olarak iki şekilde gerçekleşir. Besin maddelerinin çiğneme ve kas hareketleriyle küçük parçalara ayrılması fiziksel (mekanik) sindirimdir. Besin maddelerinin enzim adı verilen salgılar yardımıyla yapısal değişime uğrayarak daha küçük yapılara ayrılması ise kimyasal sindirimdir. Kimyasal sindirim için enzimlerle birlikte su da gereklidir.

Yağların fiziksel parçalanması, diğer besin içeriklerinden farklı olarak çiğneme veya kas hareketleriyle değil, safra salgısının etkisiyle gerçekleşir. Besinler, mekanik sindirim sırasında özelliklerini kaybetmez, sadece fiziksel olarak küçük parçalara ayrılır. Bu durum kimyasal sindirimin daha kolay ve hızlı gerçekleşmesini sağlar.

Besin maddelerindeki besin içeriklerinin karbonhidrat, yağ, protein, vitamin, su ve mineraller olduğunu 4. sınıfta öğrenmiştik. Bu besin içeriklerinin her biri, farklı büyüklükteki taneciklerin bir araya gelmesiyle oluşur. Kimyasal sindirimde görevli enzimler, yediğimiz besinlerdeki besin içeriklerinin, bunları oluşturan taneciklere kadar parçalanmasını sağlar. Besinler ancak bu durumda kana karışarak hücrelere taşınabilecek hâle gelebilmektedir. Çünkü fiziksel parçalanma ve ufalanma, besinlerin kana karışıp hücrelere taşınması için yeterli değildir.  Sindirim sistemi çalışması aşağıda görselleri paylaşılmıştır.

Etkinlik adı

Sindirim Sistemi

 

Yaş grubu

11-14

 

Tarih

14-27  Aralık 2020

Öğrenci Kazanımları

 

Sindirim sistemini oluşturan yapı ve organların görevlerini model üzerinde açıklar.

 

 

Kullanılan malzemeler

·         Karton

·         Mıknatıs

·         Renkli kuru ya da sulu boyalar

·         Makas

Etkinliğin

Yapılışı

·         Karton üzerine sindirim sistemi çizilir.

·         Boyalarla renklendirme yapılır.

·         Ağızdan başlayarak anüse kadar mıknatıs (et modeli) ile  ilerletilir.

·         Gözlemler kaydedilir.

 

 konu ile ilgili video

 

 

 

 

DNA İZALASYONU

 

Öğrenme Hedefi

v  Her canlı DNA’ya sahiptir.

v  Her canlının DNA’sı eşsizdir.

v  DNA bizim vücudumuzda bulunan özel bir moleküldür.

v  Vücudumuz ile ilgili tüm bilgiler DNA’da mevcuttur. Göz rengi, saç rengi vs.

v  DNA çift zincirli bir molekül olup şeker, fosfat ve bazlardan oluşur. Şeker ve fosfat DNA’nın omurgasıdır, bazlar ise diğer zincir ile bağ kurar.

v  DNA molekülü Adenin, Guanin, Sitozin, Timin olmak üzere 4 adet bazdan oluşur. Her bazın diğer zincirde bir eşleniği vardır. Adenin=Timin ile Guanin= sitozin eşleniktir.

Materyaller

v  Kivi ve/veya, muz

v  Sofra tuzu

v  Çeşme suyu

v  Bulaşık deterjanı (veya sıvı sabun)

v  Kaşık (veya spatül)

v  Süzgeç (veya filtre kağıdı), Huni

v  Soğuk etanol (veya soğuk izopropanol)

v  Ağzı kilitlenebilen plastik torba

v Beher (veya su bardağı)

v Mezür ( veya tüp)

Deney

v 
Kivinin kabuğu soyulur. Kivi ve çilek küçük parçalara doğranmış halde ağzı kilitli torbalara koyulur. Torbaların ağzı kapatılır ve el yardımıyla iyice ezilir.

   

 

v  Ekstraksiyon çözeltisinin hazırlanır;

o   Bir behere (veya su bardağına) 5 ml sıvı bulaşık deterjanı, 2 g tuz ve 100 ml çeşme suyu koyulur ve bu karışım tuz iyice çözünene kadar yavaşça karıştırılır.

o   Hızlı karıştırılmamalıdır aksi halde baloncuklar oluşarak köpürme olabilir.

o   Çeşme suyu buzdolabında veya buz üzerinde soğutulabilir.


 

v 
Torbaların ağzı tekrar açılır ve önceki adımda ezilmiş olan meyvelerin üzerine yaklaşık 10-20 ml ekstraksiyon çözeltisi eklenir ve tekrar torbaların ağzı kapatılarak biraz daha ezilir.

 

 

v 
Bir tüp (veya mezur; veya bardak) içine huni ve süzgeç yardımıyla ekstraksiyon çözeltisiyle muamele edilmiş ezilmiş meyveler süzülür.

v  Tüp içine 20 ml soğuk etanol yavaşça eklenir (köpürmeyi engellemek için).

 

v    Kısa bir süre sonra üstteki etanol tabakasında bulut benzeri beyaz jelimsi bir tabaka oluşacaktır; işte bu kivi ve çileğin DNA’sıdır.

 

Önemli bilgiler

 

v  Yediğimiz meyveler dahil tüm canlılarda DNA bulunmaktadır. Bu deneyde kivi meyvesinden DNA izole edilecektir fakat çilek gibi diğer meyveleri de kullanabilirsiniz. DNA izolasyonunda kivi oldukça iyi sonuçlar vermektedir, çünkü kivide oldukça fazla hücre vardır ve bu hücrelerin içinde de oldukça fazla kromozom (her bir hücre içindeki DNA) bulunmaktadır, dolayısıyla bu deneyin sonunda oldukça fazla DNA görebiliriz.

v  DNA hücre içindeki çekirdekte (nükleusta) yer almaktadır. Meyveyi ezip hücrelerine ayrıştırmamız ve daha sonrada DNA’yı elde etmek için hücreyi parçalamamız gerekmektedir.

v  Kiviyi ezme işlemi hücrelerin birbirinden ayrılmasını ve kalın (ve sert olan) hücre çeperlerinin (duvarlarının) gevşemesini (ve kırılmasını) sağlar.

v  Ekstraksiyon çözeltisindeki tuz, proteinlerin ve karbohidratların DNA’dan uzaklaşarak çökmesini sağlamaktadır ve DNA’nın bir arada yapışkan bulunmasına yardım etmektedir.

v  Ekstraksiyon çözeltisindeki deterjan ise hücre zarındaki fosfolipit (yağ) tabakasını çözerek hücre zarını eritmektedir. Deterjan sayesinde hücrede ve hücre zarında boşluklar oluşur ve DNA parçalanan hücrelerden dışarı çıkar.

v  Etanolün soğuk kullanılmasının sebebi; DNA’yı tahrip eden proteinlerin (enzimlerin) soğukta denatüre olarak etkinliklerini kaybetmelerini sağlamaktır. Böylece daha fazla DNA elde edilir.

v  Tüpün alt kısmındaki yeşil sıvıya diğer doku ve hücre artıkları, proteinler (enzimler)

v.s. çökelmektedir.

v  DNA alkol (etanol) içinde çözünmemektedir ve deterjan ile tuz çözeltisinden ayrı çökelmektedir.

v  DNA’yı bu kadar kolay görebilmemizin sebebi izole ettiğimiz DNA’nın milyonlarca kivi hücresinden meydana gelmesidir. Ayrıca kividen oldukça fazla DNA elde edilmesinin diğer bir sebebi ise kivi hücrelerinde 174 kromozom bulunmasıdır (insanda 46 kromozom bulunmaktadır.

Çalışmalarıdan kesitler

 


konu ile ilgili video

 

 

 

 

 

KAYNAKÇA

-FenEhli.com

-maabir.com

-tr.khanacademy.org

http://bilgioloji.com/ Erişim Tarihi: 18.04.2021 Saat: 19.30

https://www.fenokulu.net/1/DNA-izolasyonu.pdf

https://acik-hava-basinci-hayatimiza-etkeleri.nedir.org/ 18.04.2021 Saat: 19.40

 www.kozmikanafor.com  Erişim Tarihi: 17.04.2021 Saat: 17.30

 www.fizikist.com Erişim Tarihi: 17.04.2021 Saat: 17.38

 https://bilimgenc.tubitak.gov.tr Erişim Tarihi: 17.04.2021 Saat: 17.45

 

 

 

 

 

 

 

 

 


 

Yorumlar

  1. Emeği geçen tüm öğretmen arkadaşlarıma ve öğrencilere teşekkür ederim güzel bir çalışma oldu :)

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. Proje ekibinde yer alan tüm öğrencilerimiz ve öğretmen arkadaşlarımın emeğine sağlık.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder